top of page

Oğuz Kağan Müslümandı palavrası ve Reşideddin’in Oğuznamesi

Oğuz Kağan en bilinen Türk şahsiyetlerinden biridir.

Geleneksel anlatılarda, Oğuzların kurucu atası olarak tanıtılan, Oğuz Kağan ile ilgili pek çok farklı rivayet söz konusudur ve bu rivayetler zaman zaman birbiriyle çelişmektedir. Oğuz Kağan Destanı’nın Uygur anlatımına göre, Oğuz Kağan, doğduğunda yüzü mavi, ağzı ateş gibi kırmızı, gözleri ela, saçları ve kaşları karaydı. Annesinin sütünü bir defa emdikten sonra konuşmaya başlayarak, çiğ et, aş ve şarap istemiş, kırk gün sonra yürümeye ve koşmaya başlamıştı. Oğuz Kağan büyüdüğünde ayağı öküz ayağına, beli kurt beline, sırtı samur sırtına, göğsü ayı göğsüne benziyordu ve bedeninin her yeri tüylüydü.

Burada vücuda, dışa, kuvvete önem verilmiştir. Oğuz’un daha sonra Türklerin benimsedikleri Budist, Maniheist veya İslâm dinlerinin yücelttikleri, maddi varlığını ve dış âlemi inkâr eden, sadece ruh olmak isteyen mistik tiple en küçük ilgisi yoktur.

Oğuz onların tam zıddıdır. Hayvan sürüleri güden, avcılık yapan Oğuz’da çok meşgul olduğu hayvanlara yakın bir taraf vardır. Savaşlarında ona gök tüylü ve gök yeleli büyük bir erkek kurt yol gösterir.

Destanın İslami anlatımında ise işler tamamen değişiyor. Dini duygular Türklük bilincinin önüne geçiyor. İman etmeyen annesinden süt içiyor, soyu Nuh Peygambere dayandırılmaya çalışıyor. Yersiz ve gereksiz bir çabaya girişiliyor.

Oğuz Kağan Destanına göre, Oğuzlar köklü bir tarihe sahiptirler ve hatta ilk ortaya çıkan Türk boylarından birisidir. Buna karşın, bunun doğru bir bilgi olmadığını biliyoruz. Oğuzların tarih sahnesine çıkışları, pek çok Türk boyuna kıyasla daha geç olmuştur. Oğuzlar, destanda anlatıldığı gibi bir atadan da türememiştir. Hatta Oğuz kelimesi bile kabileler anlamına gelmektedir.

Bununla birlikte bazı tarihçiler Oğuz Kağan’ı, Mete Han, Afrasiyab ve Zülkarneyn ile ilişkilendirmişlerdir. 

Osman Turan, Oğuz Kağan’ın babası ile olan mücadelesinin aslında Mete Han’ın babası ile mücadelesinin destani bir yansıması olduğunu düşünmektedir. Ona göre, Oğuz Kağan ile Mete Han arasındaki benzerlikler bununla sınırlı değildir.

Saadettin Gömeç’e göre ise Oğuz Kağan’ın çocukları ile Mete’nin çocukları arasında da bir isim benzerliği söz konusudur.

Bütün bu benzerliklere rağmen, Oğuz Kağan ve Mete Han’ın hayat hikâyesi arasında büyük farklar da söz konusudur. Bahaeddin Ögel’e göre ise Oğuz Kağan Destanı, Mete Han’dan daha eskidir.

Oğuz Kağan ve Mete Han’ın aynı kişi olması mümkün görünmemekle birlikte, Oğuz Kağan Destanı içinde Mete Han’ın hayatına dair bazı detayların var olduğunu söyleyebiliriz.

Ekber Necef’e göre, Alper Tunga veya onunla aynı kişi olduğu iddia edilen Afrasiyab, aslında Oğuz Kağan’dan başkası değildir.

Ona göre Karluk ve Karahanlılardaki Alper Tunga İnancı, Oğuz Han’la uyuşmaktadır. Yani, Oğuz Han Karahanlıların, Alper Tunga’sıyla aynı şahıstır.

Zeki Velidi Togan ise Afrasiyab ile Oğuz Kağan’ın aynı kişi olduğunu düşünmemektedir. Ona göre Oğuz Kağan, Afrasiyab’ın ordusunda yer alan bir kumandan olmalıdır. Oğuz Kağan, daha sonra çocuklarıyla bütün Oğuz kabilelerini kontrolü altına almıştır.

İlk başta, Afrasiyab ve Oğuz Kağan arasında bir bağ kurmak mümkün gibi gözükse de, aslında böyle bir bağ kurmak çok da kolay değildir. Çünkü Afrasiyab’ın gerçekten yaşayıp yaşamadığı konusu dahi karışıktır.

Kur’an-ı Kerim’de her kavme bir peygamber gönderildiği bilgisi verilmektedir. Bazı kişiler, bu bilgiden yola çıkarak, Oğuz Kağan’ın bir peygamber olabileceğini ve hatta onun Kuran’da adı geçen Zülkarneyn olabileceği düşüncesini öne sürmektedirler.

Günümüzde yaygın olarak bilinen Reşideddin Oğuznamesinde verilen bilgiler de bu düşünceler üzerine kuruludur.

Reşideddin Oğuznamesinde anlatılan, Oğuz Kağan, tek tanrı inancını yaymak için savaştan savaşa koşan bir hükümdardı.

Hatta bazı mucizevi şeyler de gerçekleştirebiliyordu. Doğduktan hemen sonra annesinin rüyasına girerek ona: Eğer senin sütünü emmemi arzuluyorsan, tek bir Allah olduğunu kabul ve itiraf et, onun senin üzerine düşen hukukunu farz-ı ayn olarak bil demiştir.

Bununla birlikte, Oğuz Kağan Destanı’nın Uygur anlatımında, Oğuz’un annesinin sütünü emmesi gibi konular bir hayli farklı anlatılmaktadır ve bu versiyonda bir peygamberden ziyade mitolojik bir hükümdar portresi çizilmektedir.

Bu farklılık gözönüne alındığında, destanın zaman içinde değişim geçirerek, İslam’a uygun hale geldiği görülüyor. Yani Oğuz Kağan’ın peygamber veya Zülkarneyn olmadığını ama öyle gösterilmeye çalışıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Oğuz Kağan’ın, Cengizhan olduğu, Büyük İskender olduğu, Bögü Kağan olduğu gibi iddialar bunlardan sadece bir kaçıdır. Bahaeddin Ögel, bu tür iddiaları bazı bilginlerin keşif sevdasına düşüp, garip fikirler öne sürmesi olarak ifade etmiştir.

Tufan Gündüz’e göre, Oğuz Kağan’ı gerçek bir tarihi şahsiyet ile özdeşleştirmek mümkün değildir. Çünkü Türk tarihinin pek çok kahramanın hayat hikâyesi, zamanla şekil değiştirerek Oğuz Kağan’ın öyküsü haline gelmiştir.

Belki, Oğuz Kağan Destanın temelinde gerçek bir şahsiyetin varlığı söz konusu olabilir ama Oğuz Kağan Destanı, her destan gibi zaman içinde büyük değişimler geçirmiştir. Destanın Uygur anlatımı ve İslami anlatımı arasındaki fark bile bunu görmek bakımından yeterlidir.

Oğuz Kağan, bir destan kahramanı da olsa, Türklerin dünya görüşünün oluşmasında büyük rol oynamıştır. Oğuz Kağan, öylesine önemlidir ki, onu anlamadan Türk tarihini ve mitolojisini anlamak da mümkün değildir.

Oğuz Kağan Destanı’nın M.Ö. 2. yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır. Yazıya geçirilişi ise ancak M.S. 14. yüzyılda olmuştur. Bu aradaki zaman içinde destan, asırlarca Türk halkı arasında devam ede gelmiş ve muhakkak ki bir takım değişikliklere de uğramıştır. Türkler İslamiyet'i kabul ettikten sonra bu destana bazı İslâmî özellikler de girmiştir.

Bütün araştırmacılar son 35-40 yıla gelininceye kadar Reşîd-üd Dîn’in bu mâl edişi yüzünden Türk ve Moğol topluluklarını karıştırmış, bazen Moğol’a Türk, Türk’e de Moğol demek gafletine düşmüşlerdir.

Reşîd-üd Dîn Müslüman olduğu için, kaleme aldığı Oğuz Kağan Destanı’nda ne kadar Müslümanlığa aykırı görüş ve anlayışlar varsa atmış ve kendisi bambaşka görüşler uydurmuştur. Fakat değiştirdiği unsurları belirtmemiş, sanki kendi yazdıkları gerçekmiş havası vermiştir. İşte bu sebeplerle Câmî-üt Tevârîh’de anlatılan Oğuz Kağan Destanı kesinlikle yeterli ve gerçek değildir.

Şecere-i Terâkîme incelendiğinde de görülebileceği gibi, Oğuz Kağan'ın babası Moğol Hakanı olarak gösterilmekle birlikte, Oğuz Kağan'ın doğumu ile ilgili kısımda, bu destanın İslâmî varyantı kullanılmaktadır. Hâlbuki Moğol ve İslâm kavramlarının destanlarda bile olsa bir araya gelmesi mümkün değildir.

Reşid-üd Din, kendi tarih malzemesini genişletmek için Çin kaynağından yararlanmış, Mo-tun veya Mete isimleri İslâmî olmadığı için almamış ve bunları kendi kültürü (İslâm kültürü) içinde eritmeye çalışmıştır.

1850 yılında Çin kaynaklarını Rusçaya tercüme eden Biçurin adındaki ilim adamı, Çin kaynaklarındaki Türk kahramanlarını ele alırken, Oğuz Han’ın, Büyük Hun Hükümdarı Mo-Tun olduğu kararına varır. O zamanlar, yani 1850 yıllarında Göktürk Kitabeleri henüz okunamamıştır. Bu yalnız Çin kaynaklarına dayanılarak verilen bir hükümdür. Mo-Tun da gerçekten çok büyük bir hükümdardır ama Oğuz Han mıdır? Burada kesinlik yoktur.





Kaynaklar:

Ahmet Taşağıl - Kök Tengri’nin Çocukları

Tufan Gündüz -Oğuz Kağan Destanı Reşideddin Oğuznamesi

Zeki Velidi Togan - Oğuz Destanı Reşideddin Oğuznamesi Tercüme ve Tahlili

 
 
 

Comments


  • alt.text.label.YouTube
  • TikTok
  • Spotify
  • alt.text.label.Instagram
  • alt.text.label.Twitter
  • alt.text.label.Facebook

©2023, Tüm Yayın Hakları UluTürk Tarih'e aittir

®
bottom of page