Mu Kıtası ve Mustafa Kemal Atatürk
- Erdem Avşar
- 26 Eyl 2024
- 4 dakikada okunur
Türklerin kökenini ortaya çıkarmak, Atatürk’ün en büyük isteklerinden biriydi. Atatürk’ün belki de en az bilinen yönlerinden biri antik gizemlere, okültizme ve ezoteriye olan merakıdır.
Cumhuriyetin ilk yıllarından sonra, bu konuya büyük bir duyarlılıkla eğildi.
Gazinin emriyle Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarından cumhuriyetin ilk yıllarına kadar Türklük akımları üzerine yapılan araştırmalar derlendi ve her şey 1930'lu yıllarda Atatürk’ün ileri sürdüğü Türk Tarih Tezi’yle başladı.
Eldeki kaynaklar ışığında Atatürk bizzat kısa tezler hazırlıyor ve bunları yemeğe davet ettiği akademisyenlerle uzun uzadıya tartışıyordu.
Tahsin Bey Maya dili ile Türk dili arasındaki benzerlikleri ve bir, Mu kıtası araştırmacısı olarak tanınan İngiliz Albay James Chruchward‘ın kendisine bahsettiği Hindistan’da bulduğu tabletleri anlattı. Atatürk’ün gözleri parladı.
Chruchward ertesi gün apar topar Ankara’ya davet edildi. 2 hafta sonra Chruchward, Ankara’ya gelerek Çankaya’da, Atatürk ve Tahsin Bey ile akşam yemeği yedi.
Bu görüşmeden sonra Atatürk, 60 kişilik bir heyet kurdurarak, Mu kıtası hakkındaki kitapların tercümesi emrini verdi.
Bundan sonrasını Salih Bozok, hatıralarında şöyle anlatıyor: Gazi, kitapların tercümesi yapılırken çok heyecanlıydı, günaşırı "Tercümeler bitmedi mi? Heyet neden bu kadar yavaş çalışıyor?" diye, hayıflanıyordu. Nihayet sonunda tercümeler bitti. Kitap basılmadı, daktilo edilerek Atatürk’e sunuldu. Gazi metinleri tekrar tekrar büyük bir dikkatle okudu, yaratılışı anlatan bölümle özel olarak ilgilenmişti. Gazi Paşa, Mu dili kökenli özel isim ve sıfatları öz Türkçe ile karşılaştırarak notlar alıyordu.
Atatürk, Mu’da geçen Tanrı kavramıyla da ilgilenmiş, yaratıcının insan aklıyla anlaşılamayacağı, şekillendirilemeyeceği ve adlandırılamayacağı üzerinde de durmuştur.
Atatürk, James Churchward’ın 2 kitabıyla özellikle ilgilenmiştir: Kayıp Mu Kıt’ası ve Mu’nun Çocukları. Bu 2 kitap, Anıtkabir Kitaplığı’nda kayıtlıdır. Kitaplardan çıkarılan, daktilo ile yazılmış çeviri metinleri ise yine Anıtkabir Kitaplığı’nda 4 dosya halinde bulunmaktadır.
İşin ilginç tarafı bu çalışmalar halen basılmamıştır ve gizliliğini korumaktadır.
Atatürk’ün, Mu ile ilgili düşünceleri ve çıkardığı sonuçlar, yazık ki tam olarak bilinmemektedir. Bunun nedeni, sinsice ilerleyen hastalığının, ona pek zaman tanımamış olmasıdır.
Bu değerli çalışmalar da basılmamıştır. Gerek Churchward’ın kitapları, gerek Tahsin Bey’in çalışmaları basılıp yayımlandığı zaman, Atatürk’ün düşüncelerini belki daha iyi anlayabiliriz. Yoksa bu eserler de, Atatürk’ün gizli kalmış düşünsel yönleriyle birlikte, Anıtkabir’in sessizliğinde uyumayı sürdürecekler.
Atatürk, akademik ve bilimsel delillerle desteklenen bir Türk tarih tezi sunmuş ancak bunu kitaplaştırmaya ömrü yetmemiştir.
Gelelim, Mu Kıtasına;
Mu, Büyük Okyanus’ta yer aldığı ve 14 bin yıl önce batarak yok olduğu ileri sürülen, hakkında birçok kişinin araştırma yaptığı efsanevi kıta.
James Churchward, yazmış olduğu Kayıp Kıta Mu isimli kitabında Mu’da yaradılışı şöyle açıklamaktadır:
"Mu medeniyetinin kesinlikle Yunan, Kalde, Babil, Pers, Mısır ve Hindu medeniyetlerinden önce var olduğunu buldum. Bu kayıp kıtanın Hawaii’nin kuzeyinde bir yerlerden güneye Fiji ve Paskalya adalarına kadar uzandığını ve insanlığın yaşadığı ilk yer olduğunu hiç kuşku götürmeyecek bir biçimde keşfettim."
Churchward, Hindistan tapınaklarında bulduğu yazı tabletlerini oradaki rahiplerden 12 yılda öğrendiği Naga Maya dili ile tercüme ederek elde ettiğini açıkladığı efsane. Mu Kıtası Büyük Okyanus’ta, Asya kıtası ve Amerika kıtası arasında yüksek bir uygarlığa ulaştıktan sonra günümüzden yaklaşık 12 bin yıl önce bir deprem ya da tufan sonucu yok olmuştu.
Bilim çevrelerinde levha tektoniği konusundaki bilgi birikimine dayanarak Mu’nun da Atlantis gibi bir efsane olduğu konusunda görüş birliği vardır.
Günümüzde Polinezya, Mikronezya, Melanezya, Fiji ve Hawaii takımadalarını oluşturan adalar, muhtemelen bu kıtadan arta kalan kara parçalarıdır.
Mu ülkesi, kutsal kitaplarda geçen Aden Bahçesi ile bir ve aynı ülkeydi. Paskalya adası, Tahiti, Samoa Adaları, Coog Adası, Tonga adaları, Marchal, Gilbert, Caroline, Mariana, Hawai ve Marquez adaları.
Çeşitli tablet ve yazıtlarda anlatıldığı kadarıyla, Mu Kıtası şu özelliklere sahipti:
Kıta dar boğazlar veya kanallarla birbirinden ayrılan 3 parçadan oluşmuştur. Mu, geniş düzlükleri olan güzel tropik bir ülkeydi. Vadi ve ovalar ekili tarla ve otlaklara doluydu. Engebeli araziyi gür ve tropik bitki örtüsü süslüyordu. Bu bereketli toprakları akarsular ve derelerle sulanıyordu.
Şehirlerin çoğu büyük ırmakların denizlerle birleştiği yere kurulmuştu. Her tarafta tıpkı örümcek ağları gibi her yanı saran düzgün yollar vardı. Bu yollar pürüzsüz mermer taşlarla kaplıydı. Öyle mükemmel döşenmişlerdi ki birleşme yerlerinde ot bile bitmezdi.
Yedi büyük şehir ya da merkez vardı. Din, ilim ve diğer disiplinler burada öğretilirdi.
Denizcilikte usta oldukları için, devamlı çeşitli kolonilere ve oradan da Mu’ya yolcu ve yük taşıyorlardı. Bu yeryüzü cennetinde kavgadan ve her türlü gürültüden uzak, savaş nedir bilmedikleri, neşe ve mutluluğun hüküm sürdüğü bir ortamda yaşamaktaydılar. 64 milyonluk nüfus, 10 ayrı halkın birleşmesiyle oluşmuş bir devletti. Bir kral seçmişler ve isminin başına Ra eki getirmişlerdi.
Mu’nun rahip ve bilginleri, önceden felaketleri görmüşler ve halka bildirmişlerdi. Ama bu konuda insanlık tarihi boyunca insanları felaketlere karşı uyarmış olan kehanet ehlinin sağlayabildiği başarının ötesinde bir başarı sağlayamamışlardır. Churchward’ın araştırmaları felaketin, kıtayı dik tutan ve birbirinden ayrı durumda bulunan ama birbirine çatlaklar ve yarıklarla bağlı olan bir dizi üst cepteki gazların boşalıvermesi sonucu meydana geldiğini savunmaktadır.
Dibi volkanik gazlar tarafından oyulmuş olan Mu’nun zemini bu gaz odalarının üzerine çökecek ve geri kalan gazlar da içinden çökmüş kara parçasını sarıp sarmalayan dev alevler haline dönüşeceklerdir. Çevredeki sular ise, oluşmuş olan muazzam çukura saldırıp, kıta ile birlikte tüm insanları da içine alacaktır.
Öte yandan Leplongeon, Yucatan’daki araştırmaları sırasında Mu’nun liderinin ülkenin helak olacağı kehanetinde bulunduğu, bu kehanetin ardından birçok kişinin ülkeden ayrılarak kolonilere gittiğini ve kurtulduğunu beyan eden kayıtlar bulunduğunu rapor etmiştir.
Günümüzde bilim dünyası, Mu uygarlığı ve efsanelerde batık kıta Atlantis olarak bilinen uygarlıkların varlığı konusunda araştırmalara devam etmektedir.
Comments